Karla Gelen
Geldiğin gece kar yağmıştı kentin üstüne
gökyüzünden sorular düşüyordu hiç durmadan.
nasıl da kalabalıktın sen; bütün kollarımla
sarılıyordum da vücuduna, kapıda kalıyordu
yine de bir yarın... İlk o zaman anlamıştım
bu eve fazla gelen bir yanı vardı bu buluşmanın
ve daha o geceden belliydi, aşkımızın
boyumuzu aşan yüzlerce ayak izinden
ve kar sıcağı sorulardan yapıldığı.
Alıştığımız bir şey değildi oysa, karda tipide
sulara düşmek bir ateşin ağzından,
yeni bir ejderha oluvermek buzul çağında
ve ansızın çatlatabilmek zamanı en ağır yerinden.
Yüreğini düşürmüş binlerce sevgiliden kopuşa kopuşa mı buluşmuştuk seninle,
beynindeki canavarı mı öpmüştük kentin bütün "kitap yüklü merkepler"inin?"
Ne çok avcı yağmıştı gözlerinin peşinden
ve ne çok çiğ dayanmıştı kapımıza.
Görmüşlerdi seni saksofon çalar gibi öptüğümü
ve yıllarca düş kırıklığı toplayan şairin
yerin altında artık bir aziz kent maketi kurduğunu.
O gece ilk defa, aşkın bu kente yenilmediği bir yerdi sokağımız.
Ahlak masasına yatırılmış ömürlerden çılgın saatler çalıyorduk çünkü hiç çekinmeden
ve bir gecede kimbilir kaç bin yıl yaşamıştık
unutulmuş bir uçurumu emzirirken.
Lanetlenmiş yüksek tansiyon vakitlerinde kalbimiz ancak bu kadar hızlı koşabilirdi
ve az kalsın yanıt verecekti durgun sulardan;
nedir çocuk ölmek her şey yaşlanıyorken.
Gelişin çünkü kutsal bir okyanusu yutmak istemesiydi iki küçük balığın;
kapı kolu, ip ve korkudan ibaret bir öyküyü
yere çalmasıydı çürük diş şövalyelerinin.
Sen beni tuzlar kadar sevmiştin, ben seni karlar kadar, sevgim sevginde erimiş
sevişmiştik, erimiştik kaynar sulara.
Oysa bilirsin nicedir bir yağmur bedduasıydı aşklar
ve her şey ne kadar da aşağılıktı.
Geldiğin gece kar yağmıştı kentin üstüne,
gökyüzünden gözlerin düşüyordu hiç durmadan.
Kar sıcağı sorular kadar tehlikeli gözlerin.
Ne kadar güzeldin, bütün resimlerin ve eşyaların
sözünü kesiyordu yüzün. Bedenin dolusu Karadeniz kokuyordun... Sendin elbet hayatın
altımdaki iskemleye vurması, yakın bir ânında kirpikleriyle ipimi kesen peri;
soluğunu tehlikeyle sıvayan kadın.
Gözlerin her şeyi değiştirebilir miydi?
salıncağa binmiş bir zerre gibi kimbilir kaç kez esrimiştim inanabilmek için buna.
Ve yalnızca kellemi değil, bütün bir bedenimi almıştım koltuğumun altına.
Donmuş kan damardan kovulmalıydı çünkü
"böyle olmalıydı ve oldu işte."
Tabulardan koleksiyon kurmuş bir kent için elbette ki toplumsal bir sorundu kalbin.
Bütün avcıları peşine takacak kadar çok sevmiştin çünkü uçmayı, yasaklı
serüvenler getirmiştin. ve nasıl da kalabalıktın
bu eve fazla gelen bir yanın vardı senin,
bütün kollarımla sarılıyordum da vücuduna
kapıda kalıyordu yine de bir yarın.
Belli ki toplamadan gelmiştin ayak izlerini,
kilitlenmiş adımlarla örtülü bir kente
yalnızca kabına sıkışmış bir kıpırtı kalmasın diye eyleminden...
O gece anlamıştım: her yerinden yüreği taşan bir kadındır bir şaire gereken;
bir karla gelendir, bir kardelen...
Devrim Dirlikyapan